Amasra Maden Kazası’na ilişkin davada ara karar açıklandı

Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesine ait maden ocağında 14 Ekim’de meydana gelen ve 43 işçinin hayatını kaybettiği, 9 işçinin yaralandığı patlamaya ilişkin 7’si tutuklu 23 sanığın yargılandığı davada ara karar açıklandı. Mahkeme heyeti, 7 sanığın tutukluluk halinin devamına karar verirken duruşma, tanıkların dinlenilmesi için 16 Ekim tarihine ertelendi. Zaman zaman duygusal anların, zaman zaman da sinirlerin gerildiğini davanın üçüncü duruşmasında madenci yakınlarının ve olaydan yaralı kurtulan madencilerin verdiği ifadeler, işçiler üzerindeki üretim baskısını ve adam kayırmacılığın vardığı noktayı ortaya koydu.
Bu haber 2023-07-27 17:43:01 eklenmiş ve 305 kez görüntülenmiştir.

 

16 Ekim’e ertelendi

 

 

Nilay Meryem ÇÖMLEK

 

 

 

Bartın Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 195 sayfalık iddianamenin, Bartın Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmesinin ardından 25-28 Nisan ile 3-5 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen Amasra maden faciasına ilişkin davanın üçüncü duruşması tamamlandı.

 

 

Bartın Adalet Sarayı’nda Bartın Ağır Ceza Mahkemesince özel kurulan salonda yapılan duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler, patlamada hayatını kaybeden şehit madencilerin yakınları ile taraf avukatları ve kazadan yararlı kurtulan madenciler katıldı.

 

 

Adliye içi ve çevresinde kolluk kuvvetlerince geniş güvenlik önleminin alındığı  duruşmanın 25 Temmuz Salı günkü celsesinde müşteki ve mağdurların dinlenilmesinin ardından Cumhuriyet Savcısı, mütalaasını açıklayarak tutuklu sanıkların mevcut halinin devamını talep ederken İzmir Barosu'nun katılma talebinin reddini, müşteki ve mağdurların davaya katılma talebinin ise kabulünü istedi.

 

 

Duruşmada söz alan müşteki avukatları, Nisan ve Mayıs ayında sanıkların ifadeleriyle bu duruşmada söz verilen mağdur ve müştekilerinin anlattıklarının birbirinden çok farklı olduğunu, özellikle taş tozu kullanılmadığının tanık ifadeleriyle net olarak ortaya çıktığını ifade etti.

 

 

Patlamanın meydana geldiği eksi 300 ve eksi 350 kotlarında doğal havalandırmanın yer almadığının, havanın yetersiz olduğunun ve üretim için yeterli şartların olmadığı alanda üretim yapılmasının bir baskı sonucu oluştuğunun ortaya çıktığının görüldüğünü savunan müşteki avukatları, tutuklu sanıkların bu halinin devamını ve tutuksuz sanıklardan iş güvenliği uzmanı H.G. ile F.K’nin de tutuklu yargılanmasını talep etti.

 

 

Müşteki avukatlarının ardından söz verilen tutuklu sanıklar da önceki beyanlarını tekrar ettiklerini belirterek tahliyelerini istedi. Sanık avukatları da tutukluluğun devamına yönelik mütalaaya katılmadıklarını söyleyerek, müvekkillerinin tahliyelerini talep etti.

 

 

Duygusal anlar yaşandı

 

 

Bartın 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen davada zaman zaman duygu dolu anlar yaşanırken, zaman zaman da sinirler gerildi. Duygusal anların yaşanmasına neden olan ifadelerden biri şehit madenci Rıdvan Acet’in oğlu Emrullah Acet’ten geldi. Acet, “Personel eksikliği nedeniyle özel olarak şikayetçiyim. Hiçbir işçi madene tek başına inmemeli. Onlar ailelerini hiç değilse görüyorlar, biz ise dünyada cehennemi yaşıyoruz” deyince salondakiler bir anda adeta buz kesti.

 

 

2 yıl hiçbir görev yaptırılmadan maaş almış!

 

 

Davanın önceki duruşmasında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan TTK Amasra Müessesesi eski Müdür Yardımcısı Salih Atmaca, ailelerin soruları üzerine kendisinin Yönetim Kurulu üyesi olarak istihdam edildiğini ve 2 yıl boyunca hiçbir görev yaptırılmadığını söyledi.

 

 

Tüm sanıklardan şikayetçi olduklarını beyan ettiler

 

 

14 Ekim 2022’deki faciada yaşamını yitiren madencilerimizin yakınları verdikleri ifadelerde genel olarak iş güvenliği ve işçi sağlığına yönelik eğitimlerin yetersizliğinden bahsederken, madende sürekli gaz kokusu olduğuna yönelik söylemler ve personel eksikliğine ilişkin tespit ve duyumlarından söz ederek tüm sanıklardan şikâyetçi olduklarını beyan ettiler.

 

 

“Görevli mühendis başımızda değildi”

 

 

Bartın’la birlikte tüm Türkiye’yi yasa boğan maden faciasından yaralı kurtulan madencilerden Umut Güneş de sanıklardan şikâyetçi olduğunu ifade ederek “Hiç birine hakkımı helal etmiyorum” dedi.

 

 

Madendeki patlama haberini alan babasının kalp krizi geçirerek ölümden döndüğünü, hamile olan eşinin de çocuğunu düşürme riski ile karşı karşıya kaldığını anlatan Güneş, patlama sonrası “Yaşam Hattı” denilen temiz havanın olduğu yeri bulmak için büyük çaba sarf ettiklerini ancak duman nedeniyle hiçbir şeyin görünmediğini anlattı.

 

 

Maskelerdeki havanın da yeterli olmadığına dikkat çeken Güneş, son hatırladığının kendisinden geride kalan arkadaşını beklediği olduğunu söyledi. Gözünü açtığında karşısında doktor olduğunu ifade eden madenci, kendisinden kıdemli bir madenci sayesinde madenden çıkabildiğini ifade ederken, olay vuku bulduğu saatte başlarında bulunması gereken mühendisin ise orada olmadığını kaydetti.

 

 

“Mühendis görmeyeli 1 yıl oldu”

 

 

Mağdur avukatlarının soruları üzerine ocakta doğal havalandırma bulunmadığını, havalandırmanın vantüpler vasıtasıyla yapıldığını dile getiren Güneş, havalandırma tersine döndüğü için dumanın geldiğini tahmin ettiğini söyledi. Madenci Güneş, pervaneler durduğunda ocağı boşaltmadıklarını50 metre kadar geri çekilip çalıştırılmasını beklediklerini sonrasında ise işe devam ettiklerini anlattı. Güneş, işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerinin teorik olduğunu patlama anında da bu teorik bilgiler doğrultusunda panik içinde maskeleri açıp kullandıklarını ifade etti. Güneş, mühendislerin kontrol için madene inip inmediği yönündeki soru üzerine de, “1 yıl olmuştur mühendis görmeyeli ocakta” yanıtını verdi.

 

 

 

Mahkemede, faciadan yaralı kurtulanlar ve hayatını kaybeden maden işçilerinin yakınları ifade verdi. Faciadan yaralı kurtulan bazı maden işçileri yaşadıklarını anlatırken göz yaşlarını da tutamadı.

 

 

Yaralanan madenci, yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı

 

 

Duruşmada, patlamadan ağır yaralı olarak kurtulan ve hastanedeki uzun süren tedavisinin ardından taburcu edilen Remzi Taşkömür de tanık olarak dinlendi. Olay anının sorulması üzerine Taşkömür mahkemede, “Evet ben olay anını net olarak hatırlıyorum. Ben olay sırasında eksi 350 kotunda banttaydım. Olay sırasında yanımda kimse yoktu, beni çavuş banda göndermişti. Bir anda bir patlama meydana geldi. Üzerimdekileri çıkarıp kaçmaya başladım. Ben sonra çamur olan bir alanda çamura yattım. O sırada basınç gelerek ayaklarımı havaya kaldırdı. Basınç beni geçtikten sonra 7 numaralı banttan sonra yeniden geriye geldi. Sonra ilerlemeye başladım. Önümü zor görüyordum. İlk gelen basıncın sonrasında ikinci basınç geldi, görmedim. O beni yaktı. Oradan kendi çabamla kalktım. 7 numaralı bandın orada düştüm. Ora sırada bir arkadaşım yanıma geldi. Bana ‘patlama’ olduğunu söylediler. ‘Hadi dışarıya çıkalım’ dediler. Ben de ‘Beni kurtarın ben hep yandım’ dedim. Ben ‘alev topu geldi’ dedim. Onlar ‘biz görmedik’ dediler. Üzerime ceket örttüler, kuyu dibinde beni doktorlar karşıladı. Yukarıya çıktığımda temiz havaya çıkınca kendimden geçtim sonrasını çok hatırlamıyorum” diyerek ağladı. 

 

 

“Maskemin kapağını açamadım”

 

 

Maden faciasından yaralı olarak kurtulan madencilerden biri olan Tanju Korkmaz da yaşananları “Ben 2009 yılında işe girdim, 12 yıldır Amasra’da çalışıyordum. Olay günü eksi 300 kotuna motorcu olarak tertip edildim. O gün işleri bitirdikten sonra telsizden haber geldi. Patlamada hayatını kaybeden Rıdvan Acet yanımdan gittikten sonra çok şiddetli bir patlama oldu. Kafamı sağa doğru çevirdiğinde, hafif bir rüzgar oldu. Sonra ‘burada çıkış yok, yolun sonuna geldik’ dedim. Sonra ayağa kalktım, ‘bir nefes çekersem ölürüm’ dedim. Sonra maskenin kapağını açmaya çalıştım ama açamadım. Sonra arkadaşlarıma seslendim. Kendimi bir an önce temiz havaya doğru gitmem gerektiğini düşündüm. Sonra dışarıya çıktım, gözümü hastanede açtım” ifadeleriyle anlattı.

 

 

“Arkadaşlarımın feryatlarını duydum”

 

 

Maden faciasından yaralı olarak kurtulan madenci Burak Sümertaş da yaşadıklarını anlatarak “2019 yılında Amasra’da işbaşı yaptım. Olayın olduğu gün hazırlık servisinde tertip aldım. Barutçu geldikten sonra üzerimde bir sıcaklık oldu. O sırada üst tarafımda bir yerde patlama oldu. Arkadaşlarım yanımdan kaçışmaya başladı. 20-30 metre ileride arkadaşlarımızın ‘Beni bırakmayın’, ‘Korkuyorum’, ‘Yangın var burada’ gibi sözlerini duydum. Sonra ben 1-2 adım attım. Nefesim daralmaya başladı. Hemen maskeme sarıldım, maskemin kapağını açtım, ama maskeyi kullanmasını bilmediğim için kullanamadım. Sonra bir maskede bir boru gördüm, ağzıma götürdüm. Sonra buradan nefes alabileceğimi anladım. Sonra oradan yukarıya doğru çıkmaya başladım. Arkadaşlarımızın üzerlerine basarak gittim. Önümü hiç görmüyordum. Kafamdaki lamba ile bile yerde yatan arkadaşlarımız gözükmüyordu. Sonra devam ettim, 9 numaralı banda gelince büyük bir olayın olduğunu anladım. İzzet Ak ve Erol Bulduk’u gördüm. Onlara dokunamadım. 300 kotunda Rıdvan Acet’i gördüm sonra oradan geçemedim. Çok sıcaktı, geriye gelerek merdivenlerin başında oturdum. Sonra ‘biz de öleceğiz’ diye Kelime-i Şehadet getirdim. Sonra sesler gelmeye başlayınca yeniden eksi 350 kotuna inmeye başladım. Orada kurtarma ekibiyle karşılaştım. Dışarıya çıkıp temiz havayı alınca orada bayıldım. Olaydan sonra ciğerlerimdeki yaralanmalar nedeniyle 2 gün yoğun bakımda kaldım. Ben sorumlulardan şikayetçiyim” diye konuştu.

 

 

“Taş tozu uygulaması yoktu”

 

 

Patlamadan yaralı olarak kurtulan diğer madenci İbrahim Çeliktaş da, “Ben eksi 310 kotunda ustaydım, arında delik deler, işçileri yönlendirirdim. Patlamanın eksi 350 kotunda olduğunu bana söylediler. Ben patlamayı duyduktan sonra biz hissettik, oradan kaçarken, dumanla karşılaştık. Sonra maskelerimizi taktık, ama yeterli olmadı. Ben çıktıktan sonra yeniden içeriye girmişim. Onu hatırlıyorum. Olaydan sonra hafıza kaybı yaşadım. Halen bu da devam ediyor. Son zamanlarda arınlarda fazla ısınma oluyordu. Taş tozu uygulaması da yoktu” dedi.

 

 

Ağır yaralı kurtulan madenci, duruşmaya tekerlekli sandalyeyle geldi

 

 

Faciasında yaralı olarak kurtulan ve İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’ndeki 4,5 aylık tedavisinin ardından taburcu olan İzzet Ak, mahkemeye tekerlekli sandalyeyle geldi. 14 yıldır madende çalıştığını ifade eden yaralı madenci İzzet Ak, duruşmadaki ifadesinde şunları kaydetti:

 

 

“14 yıldır madende çalışıyordum. Ben nezaretçi oldum. Olay günü eksi 350 kotundaydım. Biz o gün posta başı olarak 17.00’de aşağıya indik. O gün 3 kişi işe gelmemişti. O sırada Erol Bulduk’a yardıma ettiğim sırada bir patlama oldu, ondan sonra gözümü hastanede açtım. Patlamayla ilgili hiçbir şeyi hatırlamıyorum. 4,5 ay boyunca hastanede yattım. Eksi 250’de taş tozu uygulaması vardı. Ama eksi 300 ve eksi 350’de taş tozu uygulaması yoktu. Eğer uygulansaydı, kayıp çok olmazdı. Şehit olan kardeşim Soner Ak, patlamadan bir süre önce de, bacada 4 vantüp olmasına rağmen benim kardeşim ‘Burayı havalandıramıyoruz’ derdi. Ben daha önce hiç böyle bir şey duymamıştım. Rahmetli kardeşim bazen işten geç çıkardı, ben de sorardım, ‘Abi içeride gaz çok var. Orayı havalandıramıyoruz’ derdi. Ben 14 senelik madenciyim, bir bacanın 4 vantüp ile havalandırıldığını duymadım. Başımızdakilerin ihmali ve rantı nedeniyle 43 arkadaşımızı şehit verdik. Bizim kurumda üretim baskısı vardı. Selçuk Ekmekçi, üretim baskısı yapardı. Ben kendim için ve şehit kardeşim Soner Ak için de sonuna kadar şikayetçiyim.”

 

 

Şehit madenci eşi: “43 madenci göz göre göre gitti”

 

 

Maden patlamasında hayatını kaybeden madenci Şaban Yıldırım’ın eşi Sena Sıla Yıldırım ise ikiz bebekleriyle katıldığı duruşmada “Ben hepsinden şikayetçiyim, Şaban, ikiz çocuk bekleyen bir baba adayıydı. Ama baba olamadı. Şaban son dönemde işten eve yorgun geliyordu. Çok fazla ilaç içiyordu. Kıyafetlerinde koku bile vardı. Çünkü bütün elbiselerini ben yıkıyordum. Personel eksikliği ve havalandırma sorunu hep konuşuluyordu. Patlamadan önce izne çıkacaklarını söylüyordu. 43 madenci göz göre göre gitti, denetleme olsaydı her şey düzgün olsaydı, o zaman kaza derdik” diye konuştu.

 

 

Gergin anlar da yaşandı

 

 

Bu arada ifadelerine başvurulan madenci yakınlarından bazıları sanıklarla doğrudan diyaloğa girerek seslerini yükseltince Mahkeme Başkanı tarafından sakinleşmeleri için dışarıya çıkartıldı. Bir süre salon dışında duran ve sakinleşen madenci yakınları sonradan tekrar salona girerek duruşmayı takip etmeyi sürdürdüler. Ancak yaşananların acısını derinden yaşayan madenci yakınlarının sanıklara yönelik tepkileri duruşma boyunca aralıklarla sürdü.

 

 

Salonu terk ettiler

 

 

Duruşmanın son bölümünde sanık avukatlarının beyanları ve mağdurlar ile madenci ailelerine yönelik sarf ettikleri bazı sözler nedeniyle aileler ve avukatları salonu terk ederek tepkilerini ortaya koydu.

 

 

7 sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildi

 

 

Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıklar TTK Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir, İşletme Müdürü Selçuk Ekmekci, İş Güvenliği ve Eğitim Başmühendisi Volkan Soylu, Başmühendis Mehmet Tural, kartiyelerden sorumlu maden mühendisleri Levent Aydın ve İbrahim Hakan Mengeş ile emniyet mühendisi Şahan Kahraman'ın tutukluluk halinin devamına karar verdi.

 

 

Öte yandan Mahkeme Başkanı, Amasra Müessesesine ait maden ocağında yapılması gereken keşif için TTK’dan gaz değerlerinin normale dönüp dönmediği konusunda bilgi beklemeyeceklerini, bilirkişi heyeti oluşturup maden ocağında keşif çalışmalarına başlanacağını söyledi. Duruşma, tanıkların dinlenilmesi için 16 Ekim 2024 tarihine ertelendi.

 

 

“İşçi canı maliyet kalemi olarak görüldüğü için…”

 

 

Mağdurların avukatları ve madenci aileleri, davanın 16 Ekim’e ertelenmesinin ardından Bartın Adalet Sarayı önünde bir basın açıklaması yaptılar. İlk konuşan Sosyal Haklar Derneği adına avukat Evren İşler oldu. İki gün süren davanın üçüncü duruşmasının aslında çok zorlu bir süreç olduğuna dikkat çeken Av. İşler, özetle şunları söyledi:

 

 

“Zorluğu şuydu. Katliamın öznelerinden, katliamı ve sonuçlarını dinledik. İnsan hikayelerini dinledik. 43 deyip geçilen sayının her birinin ne kadar sevildiğini ne kadar birileri için önemli olduğunu her bir insan hayatının değerini gördük duruşma salonunda. Ailelerden birinin haklı olarak sorduğu gibi ‘Benim eşimin hayatının bedeli bir iş kıyafetinden daha mı azdı’ sorusuna cevap arıyoruz katliam yargılamalarında. Bu memlekette uzu süredir işçi canı, maliyet kalemi olarak görüldüğü için bu düzen devam edip gidiyor. Onun üzerine cezasızlık pratiğinin, çeşitli koltuklardaki, çeşitli kişilerin siyasi veya ekonomik saiklerle korunmasının, bu düzenin sürmesinde, her gün hayatını kazanmaya çalışırken insanlarımızın ölmesinde ne denli ciddi payı olduğunu hepimiz yaşayarak biliyoruz.

 

 

“Sanık avukatları gerginlik yaratıyor”

 

 

Bilen bilir, biz avukatlığa kıymet veririz ama avukatlığa verdiğimiz kıymet halkın yanında gerçekten adalet için mücadele etmekten gelir. Biz mesleğimizi, insanın ötesinde, önünde görmeyiz. O yüzden de meslektaş eleştirirken de biraz dururuz. Ama bu duruşma bloğundan sonra meslektaş eleştirmek farz oldu bize. Kolay değil, katliam yaşanmış. İnsanlar canlarını, evlatlarını, eşlerini, babalarını mezara koymuşlar. Elbette ki söylenen yalanlara tepki gösteriyorlar. Sanık müdafilerinin, sanık avukatlarının bu tepkilere verdiği tepkiler sürekli olarak bir gerginlik sebebi olmaya devam ediyor bu dosyada. İlk günden beri bu durum var.

 

 

“Göstermelik yargılamalara izin vermeyiz”

 

 

Amacını aşan konuşmalar neticesinde aileler daha fazla duramadılar. Ailelerin bağrına taş basmasını bekleyen yargılama makamları yine aileleri salondan atmakta buldu çözümü. Bu kabul edilemez. Bizler de 'Aileler, yargılamanın özneleri olmadan bu yargılamanın bir anlamı yoktur' diyebilmek için salonu ailelerle birlikte terk ettik. Biz katliam yargılamalarını boş bırakmayız. Hep birlikte sonuna kadar burada olmaya ilk gün söz verdik. Sözümüzün arkasındayız. Ama şuna da izin vermeyiz. Göstermelik yargılamalara izin vermeyiz. İnsanların duyguları üzerinden provoke edilmesine izin vermeyiz. Her ne olursa olsun bu süreç adil şekilde gerçek sorumluların tamamının yargılanıp hak ettiği cezayla cezalandırıldıkları güne kadar bizler açısından devam edecek. Tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildi.”

 

 

“TTK Genel Müdürü ve yardımcıları da yargılanmalı”

 

 

Sonrasında söz alan Av. Melike Polat da, iki gün süren zorlu duruşmalarda yürekleri dağlayan ifadeleri dinlemek zorunda kaldıklarını ifade ederken, hem yaralı kurtulan madencilerin hem de şehit madencilerimizin yakınlarının madende hiçbir iş güvenliği önlemi alınmadan, adam kayırmacılıkla nasıl bir yönetim tarzının olduğunu tüm açıklığı ile anlattıklarını söyledi. Sanıkların ise buna karşı bugüne kadar göz yumarak sürdürdükleri düzenle ilgili soruların hepsini suçu TTK Genel Müdürlüğü’ne atarak yanıtladıklarına dikkat çeken Polat, sözlerini şöyle sürdürdü:

 


“Sanıklar, ‘Genel Müdürlüğün haberi vardı, yetkisi dahilindeydi’ demeye başladılar. Evet, bizce de öyleydi. Bu durum bu sanıkları kurtarmaz ama Genel Müdürlüğü de sorumlu yapar. Her açıklamamızda söylüyoruz. TTK Genel Müdürü Kazım Eroğlu ve genel müdür yardımcıları bu dosyaya dahil edilmeden bu dosyanın adil bir şekilde sonuca ulaşması mümkün değil.

 

 

“‘Eksiklik, aksaklık’ değil ‘Olası kastla adam öldürme”

 

 

Bugün işçileri dinledik. İş güvenliği eğitimlerinin nasıl göstermelik yapıldığını, okuma yazma bilmeyen işçiyi sınava sokup bir de sınavdan nasıl 100 almasını sağladıklarını gördük. İşçinin kendisi de beyan etti. ‘Bize sınavı kurşun kalemle yaptırıyorlardı ki yanlış yaptığımız yeri silip bizim yerimize doldursunlar, sınavı geçebilelim diye.’ Çünkü sınavı geçememek ne demek? Onlar için ekstra iş yükü demek. Yeniden işçiye eğitim vermek demek. İnsanlara OFK maskesi (Oksijen Ferdi Kurtarıcı maske) bile vermeyip, o eğitimleri vermeyip yerlerine imza atmışlar. Bugün mahkeme içindeki evraklardan bulduk. Bütün eksiklik, aksaklık diye nitelediğimiz her şey aslında ‘olası kastla insan öldürme’ suçudur. Bugün bu mahkemenin kucağına bırakılmış bir bomba gibi kaldı artık. Adil bir karar verilmesi için de yapılması gereken bu sanıkların bu şekilde cezalandırılması diye düşünüyoruz.

 

 

Keşif için bilirkişi oluşturuldu

 

 

Ekim ayında yine burada olacağız. Tanık olan işçilerin ifadeleriyle başlayacağız. Bunun yanında maden ocağının açılması ve bir keşif yapılabilmesi için bir bilirkişi heyeti oluşturdu bugün mahkeme heyeti. Gerekli kontroller yapılıp ocağa inilip inilmeyeceği anlaşılacak. Önümüzde bir keşif söz konusu… Sanıkların her celse söyledikleri ‘Ocağa inildiğinde gerçekler anlaşılacak’ diye anlattıkları keşfi yakın bir zamanda yapmamız kuvvetle muhtemel. Ekim ayına kadar muhtemelen belli olacak.”

 

 

Av. Şen de, meslektaşlarını eleştirdi

 

 

Mağdurların avukatlarından Diren Cevahir Şen ise kendisinin de Bartınlı olduğunu anımsatırken, 90’larda TTK’nın Kozlu ve Karadon müesseselerinde gerekli önlemler alınsaydı, gereği gibi insanca çalışma koşullarında emekçiler çalıştırılsaydı belki de bugün bunları konuşmak zorunda kalmamış olacaklarını söyledi. Av. Şen, “Maalesef diri diri yananlar, duymayan kulaklarıyla, görmeyen gözleriyle bugün burada ifade vermeye, beyanda bulunmaya çalıştılar. Çok zor bir duruşmaydı. Bir yandan insan olmaya dair şeyleri de gördük. İnsan nasıl olunur, nasıl insan olunmaz. Çünkü insan olmak hiçbir okulda öğretilen bir şey değil. Mesleki açıdan da maalesef korkunç diyaloglar yaşandı. Meslek, avukatlık adına gerçekten utanç verici. Bütün hak savunucularını, işçilerden, emekçilerden yana olanları, yaşayan her canlının hakkını savunanları, adalet isteyenleri buraya çağırıyorum. Ekim ayında burada en kalabalık şekilde olmak gerekiyor” dedi.

 

 

KUTU KUTU

 

 

Süreç nasıl işledi?

 

 

Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü'nde geçen yıl 14 Ekim'de 43 işçinin hayatını kaybettiği, 9 işçinin de yaralandığı patlama sonrası yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir, Müdür Yardımcısı Salih Atmaca, İşletme Müdürü Selçuk Ekmekçi, İş Güvenliği ve Eğitim Başmühendisi Volkan Soylu, Başmühendis Mehmet Tural, Emniyet Mühendisi Şahan Kahraman, maden mühendisleri Levent Aydın ve İbrahim Hakan Mengeş tutuklandı; 15 kişi de adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Savcılığın hazırlamış olduğu 195 sayfalık iddianame Bartın Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.

 

 

İlk duruşması 25 Nisan'da görülen davada, Müdür Yardımcısı Salih Atmaca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 116 müştekinin yer aldığı iddianamede; tutuklu Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir, İşletme Müdürü Selçuk Ekmekci, İş Güvenliği ve Eğitim Başmühendisi Volkan Soylu ve Başmühendis Mehmet Tural hakkında yaşamını yitiren her madenci için 'olası kast ile öldürme' suçundan 25 yıla kadar hapis istendi. Yöneticiler hakkında ayrıca 'olası kast ile kişinin yaşamını tehlikeye sokacak şekilde kasten yaralama' suçundan da ağır yaralanan 4 kişiden her biri için 4 yıla kadar hapis talep edildi. Diğer 4'ü tutuklu 19 kişinin ise `bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma' suçundan 22 yıl 6'şar aya kadar hapsi talep edildi.

ETİKETLER : Bartın Adalet Sarayı Amasra maden ocağı
Diğer YAŞAM haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 ›